×
Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn\’in cevapladığı sorunun metni şöyledir: \”Ben, yabancı bir ülkede ikâmet etmekteyim ve burada küçük bir lokantam var. Oruç tutmayan bazı müslümanlar -ki bunların sayısı pek çoktur- öğle vaktinde benim lokantamda yemek istiyorlar. Bu oruç tutmayan kimselere ve gayri müslimlere yemek satmanın hükmü nedir?\”.

    Ramazan'ın gündüzünde oruç tutmayanlara ve kâfirlere yemek satmanın hükmü

    ] Türkçe – Turkish – تركي [

    Muhammed b. Salih el-Useymîn

    Terceme : Muhammed Şahin

    Tetkik : Ali Rıza Şahin

    2011 - 1432

    ﴿ حكم بيع الطعام للمفطرين والكفار في نهار رمضان ﴾

    « باللغة التركية »

    محمد بن صالح العثيمين

    ترجمة: محمد مسلم شاهين

    مراجعة: علي رضا شاهين

    2012 - 1433

    Soru:

    Ben, yabancı bir ülkede ikâmet etmekteyim ve burada küçük bir lokantam var. Oruç tutmayan bazı müslümanlar -ki bunların sayısı pek çoktur- öğle vaktinde benim lokantamda yemek istiyorlar. Bu oruç tutmayan kimselere ve gayri müslimlere yemek satmanın hükmü nedir?

    Cevap:

    Hamd, yalnızca Allah'adır.

    Birincisi:

    Kâfir olan ülkelerde ikâmet etmekten sakınmak gerektiğini daha önce sitemizde birçok sorunun ceva-bında zikretmiştik. Zirâ bu durum, müslümanın dînî ve âilesi üzerindeki tehlikesi büyüktür.Çünkü müslüman, çocuklarına arzuladığı İslâmî terbiyeyi vermeye gücü yetmemektedir.Müslümanın bu kâfir ülkelerde ikâmet etmek için çalışmasını bir mazeret olarak gösteremez.

    İkincisi:

    Sorunuza gelince, biliniz ki Ramazan'ın gündüzün-de birisine yemesi için yemek takdim etmeniz câiz değildir. Ancak hasta veya yolcu gibi oruç tutmaması konusunda mazeret sahibi olan kimseler bunun dışın-dadır. Bu hükümde kâfir ile müslüman arasında hiçbir fark yoktur. Oruç tutmayan müslüman, oruç tutmakla emrolunmuştur.Oruç tutmamakla Allah Teâlâ'ya ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e karşı gelmiştir. Ramazan'ın gündüzünde onun yeme ve içmesini sağlamak ise, günah ve düşmanlıkta onunla yardımlaşmak ve işbirliği yapmak demektir.

    Yine kâfir de oruç ve diğer hükümlerle emrolun-muştur.Fakat bunlardan önce kelime-i şehâdeti telaffuz etmek ve İslâm'a girmekle emrolunmuştur. Kıyâmet günü olunca kâfir küfründen ve yerine getirmediği İslâm'ın diğer hükümlerinden dolayı azap görecek ve cehennemdeki azabı artacaktır.

    İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

    "Muhakkiklerin ve çoğunluğun üzerinde olduğu doğru görüşe göre kâfirler de İslâm dîninin hükümlerini yerine getirmekle muhataptırlar.Buna göre müslümanlara haram olduğu gibi, kâfirlere de içki içmek haramdır."[1]

    Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn'e -Allah ona rahmet etsin-:

    -Kâfir, dînî hükümlerle mükellef olmadığı halde kıyâmet günü nasıl hesaba çekilecektir? Diye sorulduğunda o şöyle cevap vermiştir:

    "Bu soru, yanlış bir anlayış üzerine kuruludur. Çünkü kâfir, mü'minin yerine getirmekle yükümlü olduğu dînî vecibeleri yerine getirmekle sorumludur. Fakat kâfir, dünya hayatında bunu yerine getirmek zorunda değildir.

    Kâfirin (kıyâmet günü) dînî vecibeleri yerine getirmekle yükümlü olduğuna, Allah Teâlâ'nın şu emri delâlet etmektedir:

    ﴿إِلَّآ أَصۡحَٰبَ ٱلۡيَمِينِ ٣٩ فِي جَنَّٰتٖ يَتَسَآءَلُونَ ٤٠ عَنِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ٤١ مَا سَلَكَكُمۡ فِي سَقَرَ ٤٢ قَالُواْ لَمۡ نَكُ مِنَ ٱلۡمُصَلِّينَ ٤٣ وَلَمۡ نَكُ نُطۡعِمُ ٱلۡمِسۡكِينَ ٤٤ وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ ٱلۡخَآئِضِينَ ٤٥ وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوۡمِ ٱلدِّينِ ٤٦﴾ [ سورة المدثر الآيات: 39- 46 ]

    "Ashab-ı yeminden (dünyadan îmânlı olarak göç edip âhirette hesap defterlerini sağ taraflarından alan cennetlikler) dışında (herkes yaptığı işlerin rehini ve esîri olacaktır). Onlar cennetlerde birbirlerine mücrimlerin (kâfirlerin) hallerini soracaklar: Sizi cehenneme sürükleyen (ve onun yakıcı ateşini tatmanıza sebep olan şey) nedir? Onlar şöyle cevap verecekler: Biz (dünya hayatında) namaz kılanlardan değildik.Yoksulu doyurmazdık.Bâtıl sözlere dalanlarla beraber biz de dalardık. Bu hesap gününü yalan sayardık."[2]

    Şayet onlar, namaz terk etmek ve yoksulları doyurmamak sebebiyle azap olunmasalardı, kendile-rini cehenneme götüren şeyleri zikretmezlerdi. Bu da onların, İslâm'ın hükümlerine muhatap olduklarına ve (müslümanlar gibi) İslâm'ın hükümlerini yerine getir-mekle mükellef olduklarına delâlet etmektedir.

    Aynı şekilde bu, yukarıda zikredilen Kur'an'daki delilin ve aklın gereğidir. Öyle ki Allah Teâlâ mü'min kulunu, İslâm dîninden bir farzı ihlal edip onu yerine getirmediği zaman cezalandırıyorsa, kâfir kulunu (aynı şeyi yaptığı halde) nasıl cezalandırmasın?

    Hatta ben şunu da ilâve ederek derim ki, Allah Teâlâ, kâfir kuluna bahşettiği yiyecek, içecek ve diğer her türlü nimetten dolayı kendisini cezalandıracaktır.

    Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

    ﴿لَيۡسَ عَلَى ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ جُنَاحٞ فِيمَا طَعِمُوٓاْ إِذَا مَا ٱتَّقَواْ وَّءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ ثُمَّ ٱتَّقَواْ وَّءَامَنُواْ ثُمَّ ٱتَّقَواْ وَّأَحۡسَنُواْۚ وَٱللَّهُ يُحِبُّ ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٩٣﴾ [ سورة المائدة الآية: 93]

    "Îmân edip iyi davranışta bulunanlara, bundan böyle Allah'a karşı gelmekten sakındıkları ve îmânlarında sebat ile iyi davranışta bulunmaya devam ettikleri, sonra takvâları ve îmânları sağlamlaşıp kökleştiği, daha sonra da bu takvâ ile beraber, başkalarına iyilik eden ve her yaptığını güzel yapan ihsan mertebesine erdikleri takdirde, daha önce yeyip içtiklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah da böyle güzel davrananları (ihsan mertebesine ulaşanları) sever."[3]

    Âyetin delâlet ettiği şey (mantûk); mü'minler-den, haram kılınmadan önce yeyip içtikleri şeylerden günahın kaldırılmasıdır.

    Âyetin mefhumu (âyetten anlaşılan) ise; yiyip içtikleri şeylerden kâfirlerin günaha düşmeleridir."[4]

    Buna göre müslümanın,Ramazan'ın gündüzünde gayri müslime yemek tekdim etmesi câiz değildir. Çünkü kâfirler de İslâm'ın hükümlerini yerine getirmekle mükelleftirler.

    "Nihâyetu'l-Muhtac"[5] kitabının yazarı, âlimlerin, Ramazan'ın gündüzünde kâfirlere yemek satmanın haram olduğu hükmüne vardıklarını belirtmiştir.

    Allah Teâlâ en iyi bilendir.

    & & & & & &

    [1] "Sahih-i Müslim Şerhi"; c: 14, s: 39

    [2] Müddessir Sûresi: 39-46

    [3] Mâide Sûresi: 93

    [4] Muhammed b. Salih el-Useymîn; "Mecmû'u Fetâvâ İbn-i Useymîn"; c: 2, soru no: 164

    [5] c: 2, s: 274