Kabir azabının insanlardan gizlenmesinin hikmeti
Kategoriler
Full Description
Kabir azabının insanlardan gizlenmesinin hikmeti
] Türkçe – Turkish – تركي [
Muhammed b. Salih el-Useymîn
Terceme : Muhammed Şahin
Tetkik : Ali Rıza Şahin
2013 - 1434
الحكمة من إخفاء عذاب القبر عن البشر
« باللغة التركية »
محمد بن صالح العثيمين
ترجمة: محمد مسلم شاهين
مراجعة: علي رضا شاهين
2013 - 1434
Soru:
Kabir azabı gaybî şeylerden midir, yoksa gözle görülebilen şeylerden midir?
Gaybî şeylerden sayılmasının hikmeti nedir?
Cevap:
Hamd, yalnızca Allah'adır.
Değerli âlim Muhammed b.Salih el-Useymîn -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
"Kabir azabı gaybî şeylerdendir. Şu kabirlerde yatıp da azap görmekte olan ve bizim hissetmediğimiz nice insanlar vardır. O ölüye komşu olup da nimetler içinde yaşayan, kendisine cennet kapısı açılan ve bizim hisset-mediğimiz nice insanlar vardır. Kabirlerde olup-bitenleri gaybı en iyi bilen Allah'tan başka hiç kimse bilemez. Bu sebeple kabir azabı gaybî şeylerdendir. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirmiş olduğu vahiy olmasaydı, kabir azabı hakkında hiçbir şey bilemezdik. Bunun içindir ki yahûdî bir kadın, Âişe'nin -Allah ondan râzı olsun- yanına gelip ölünün kabrinde azap gördüğünü haber verdiğinde,Âişe -Allah ondan râzı olsun- çok korkmuştu. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- eve geldiğinde bunu ona haber vermiş, o da bunu onaylamıştır. Fakat Allah Teâlâ kullarından dilediğine kabir azabını gösterebilir.
Nitekim Allah Teâlâ, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e kabirlerinde azap görmekte olan iki kişiyi göstermişti.Onlardan birisi insanlar arasında laf taşır (koğuculuk yapar), diğeri ise idrarından sakınmazdı.
Nitekim İbn-i Abbas'tan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan hadiste, o şöyle demiştir:
(( خَرَجَ النَّبِيُّ H مِنْ بَعْضِ حِيطَانِ الْمَدِينَةِ، فَسَمِعَ صَوْتَ إِنْسَانَيْنِ يُعَذَّبَانِ فِي قُبُورِهِمَا. فَقَالَ: يُعَذَّبَانِ، وَمَا يُعَذَّبَانِ فِي كَبِيرٍ، وَإِنَّهُ لَكَبِيرٌ: كَانَ أَحَدُهُمَا لاَ يَسْتَتِرُ مِنَ الْبَوْلِ، وَكَانَ الْآخَرُ يَمْشِي بِالنَّمِيمَةِ، ثُمَّ دَعَا بِجَرِيدَةٍ فَكَسَرَهَا بِكِسْرَتَيْنِ أَوْ ثِنْتَيْنِ فَجَعَلَ كِسْرَةً فِي قَبْرِ هَذَا، وَكِسْرَةً فِي قَبْرِ هَذَا، فَقَالَ: لَعَلَّهُ يُخَفَّفُ عَنْهُمَا مَا لَمْ يَيْبَسَا.)) [ رواه البخاري ]
"Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- (bir gün) Medine'de bir hurma bahçesinden geçerken kabirlerinde azap gören iki insanın sesini işitti. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
-Bu ikisi azap görüyorlar.Gördükleri azap da büyük bir şey değildir (kolay olan, fakat ondan korunmaları nefislerine zor gelen bir şey idi). Oysa o şey, büyük günah idi.'
Sonra şöyle buyurdu:
-Evet! Onlardan birisi, idrar sıçrantısına karşı korunmaz, diğeri ise (insanlar arasında) laf taşırdı.
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- sonra yaprağı olmayan bir yaş hurma dalı isteyerek onu ikiye ayırdı. Bir parçasını birinin üzerine, diğerini de öbürünün üzerine dikti ve şöyle buyurdu:
-Bu iki dal yaş kaldıkça o ikisinden azabın hafifletilmesini ümit ederim."[1]
Kabir azabının gaybî şeylerden sayılmasının hikmeti:
Birincisi:
Allah Subhânehu ve Teâlâ merhamet edicilerin en merhametlisidir. Şayet biz kabir azabını görmüş olsaydık, yaşantımız çekilmez bir hal alır ve çok çetin olurdu. Çünkü insan, babasına veya kardeşine veya oğluna veya eşine veyahut da yakın akrabasına kabrinde azap edilmekte olduğunu görseydi, bu azabı ondan savmaya gücü yetmediği için sürekli stres içinde olur ve huzurlu bir hayat yaşayamazdı. Hiç şüphesiz ki bu, Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın nimetlerinden birisidir.
İkincisi:
Kabir azabını görmüş olsaydık, bu olay, ölü için utanç verici ve aşalayıcı bir durum olurdu. Allah Teâlâ bu ölünün ayıp ve kusurlarını dünyada örtmüş ve ölüyle Rabbi -azze ve celle- arasında olan günahları biz bilmiyor iken, öldükten sonra Allah Teâlâ onun azabını bize göstermiş olsaydı, bu durum ölü için büyük bir utanç ve aşağılayıcı bir durum olurdu.Allah Teâlâ'nın kabir azabını bizden gizlemesi, O'nun ölüye olan merhametindendir.
Üçüncüsü:
Kabir azabını görmüş olsaydık, ölüyü defnetmek, insana zor gelebilirdi.
Nitekim Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:
(( إِنَّ هَذِهِ الْأُمَّةَ تُبْتَلَى فِي قُبُورِهَا، فَلَوْلاَ أَنْ لاَ تَدَافَنُوا لَدَعَوْتُ اللهَ أَنْ يُسْمِعَكُمْ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ الَّذِي أَسْمَعُ مِنْهُ. ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْنَا بِوَجْهِهِ فَقَالَ: تَعَوَّذُوا بِاللهِ مِنْ عَذَابِ النَّارِ. قَالُوا: نَعُوذُ بِاللهِ مِنْ عَذَابِ النَّارِ. فَقَالَ: تَعَوَّذُوا بِاللهِ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ. قَالُوا: نَعُوذُ بِاللهِ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ. قَالَ: تَعَوَّذُوا بِاللهِ مِنَ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ. قَالُوا: نَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الْفِتَنِ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ. قَالَ: تَعَوَّذُوا بِاللهِ مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ. قَالُوا: نَعُوذُ بِاللهِ مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ.)) [ رواه مسلم ]
"Şüphesiz bu ümmet,kabirlerinde imtihan olunacaktır. Şayet (işittiğiniz takdirde) birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım, şahsen işittiğim kabir azabını size de işittirmesi için Allah'a duâ ederdim.
Ardından yüzünü bize dönerek:
-Cehennem azabından Allah'a sığının, buyurdu.
(Sahâbe):
-Cehennem azabından Allah'a sığınırız, dediler.
-Kabir azabından Allah'a sığının, buyurdu.
(Sahâbe):
-Kabir azabından Allah'a sığınırız, dediler.
Fitnelerin açık ve gizli olanından Allah'a sığının, buyurdu.
(Sahâbe):
-Fitnelerin açık ve gizli olanından Allah'a sığınırız, dediler.
-Deccâl'in fitnesinden Allah'a sığının, buyurdu.
(Sahâbe):
-Deccâl'in fitnesinden Allah'a sığınırız, dediler."[2]
Kabir azabını görmüş olsaydık, ölüyü defnetmek, zor ve meşakkatli olabilir ve insanlar bunu yerine getir-meyebilirlerdi. Eğer ölü azabı hak eden birisi ise, yerin üstünde bile olsa, kendisine azap edilecektir. Fakat bazı insanlar, kabir azabının, ancak ölünün defnedilmesinden sonra başına geleceğini zannettikleri için birbirlerini defnetmeyebilirlerdi.
Dördüncüsü:
Şayet gözle görülseydi,kabir azabına îmân etmenin bir meziyeti ve anlamı kalmazdı.Çünkü kabir azabını gören kimsenin onu inkâr etmesi mümkün olmazdı.Ayrıca kabir azabı gözle görülmüş olsaydı,bu durum insanların hepsini, Allah Teâlâ'nın şu sözüne îmân etmeye zorlamış olurdu:
﴿ فَلَمَّا رَأَوۡاْ بَأۡسَنَا قَالُوٓاْ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَحۡدَهُۥ وَكَفَرۡنَا بِمَا كُنَّا بِهِۦ مُشۡرِكِينَ ٨٤ ﴾ [ سورة غافرالآية: ٨٤ ]
"Artık onlar çetin azabımızı gördükleri zaman: Yalnızca Allah'a îmân ettik ve O'na (ibâdette) ortak koştuğumuz şeyleri de inkâr ettik, dediler."[3]
Şayet insanlar,defnedilen ölüleri görmüş ve onların feryatlarını işitmiş olsalardı, hepsi buna îmân edip hiç kimse inkâr etmezdi. Çünkü azabı yakından ve sanki kendisinin başına gelmiş gibi yakînen görmüş olurdu.
Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın hikmetleri büyüktür. Gerçek mü'min, Allah Teâlâ'nın haber verdiği şeylere, gözüyle görüp de kesin olarak îmân ettiği şeylerden daha çok îmân eden kimsedir. Çünkü Allah -azze ve celle-'nin haber verdiği şeylerde en ufak bir zan ve yalan bulunmaz. Fakat senin gözlerinle görmüş olduğun şeyde zanna kapılman mümkündür.
Nitekim nice insan vardır ki, hilali gördüğünü söyler, oysa o gördüğü şey hilal değil yıldızdır.
Nice insan vardır ki, hilali gördüğünü söyler, oysa o gördüğü şey kaşlarının üzerinde gördüğü şey beyaz bir kıldır. İşte bu, kuruntu ve zandır.
Nice insan vardır ki, hayal görür ve bu gelen bir adamdır der, oysa o bir hurma ağacının gövdesidir.
Nice insan vardır ki, hareket etmeyen bir cismi hareket ediyor, hareket eden cismi de hareket etmiyor diye görür. Fakat Allah Teâlâ'nın haber verdiği şeylerde kesinlikle en ufak bir ihtimal sözkonusu olamaz.
Allah Teâlâ'dan bizi ve sizi (bu dîn üzere) sebât kılmasını dileriz.
Bu sebeple Allah Teâlâ'nın gaybî şeyleri haber vermesi, onları gözle görmekten daha kuvvetlidir. Bununla birlikte bu gaybî şeyleri gizlemesi, insanlar için çok büyük faydaları vardır.
Allah Teâlâ en iyi bilendir."[4]
& & & & & &