×
Değerli âlim Abdulaziz b. Baz\’ın cevapladığı sorunun metni şöyledir: \"Ölünün kabirde yaşadığı söylenirse, acaba onun yaşayışı dünyadaki yaşayışı gibi midir? Kabirde kendisine kaç tane duyu organı geri verilmektedir? Kabirde ne kadar süre yaşayacaktır? Ölünün cesedi kabirde sorguya çekiliyorsa, Hindistan\’daki Hindular ve Japonya\’daki putperestler gibi bedenleri yakılan insanların durumu ne olacaktır? Onların sorgusu nerede olacaktır? Bilindiği üzere bir doktor ameliyat sırasında -acıyı hissetmemesi için- insanın duyu organlarını narkoz vererek uyuşturmaktadır. Bedenleri yakılan ölüler nasıl olacak diye kendi kendime sormaktayım.\"

    KABİRDEKİ HAYATIN TABİATI

    ] Türkçe – Turkish – تركي [

    Abdulaziz b. Abdullah b. Baz

    Terceme : Muhammed Şahin

    Tetkik : Ali Rıza Şahin

    2013 - 1434

    طبيعة الحياة في القبر

    « باللغة التركية »

    عبد العزيز بن عبد الله بن باز

    ترجمة: محمد مسلم شاهين

    مراجعة: علي رضا شاهين

    2013 - 1434

    Soru:

    Ölünün kabirde yaşadığı söylenirse, acaba onun yaşayışı dünyadaki yaşayışı gibi midir?

    Kabirde kendisine kaç tane duyu organı geri verilmektedir?

    Kabirde ne kadar süre yaşayacaktır?

    Ölünün cesedi kabirde sorguya çekiliyorsa, Hindistan'daki Hindular ve Japonya'daki putperestler gibi bedenleri yakılan insanların durumu ne olacaktır?

    Onların sorgusu nerede olacaktır?

    Bilindiği üzere bir doktor ameliyat sırasında -acıyı hissetmemesi için- insanın duyu organlarını narkoz vererek uyuşturmaktadır. Bedenleri yakılan ölüler nasıl olacak diye kendi kendime sormaktayım.

    Cevap:

    Hamd, yalnızca Allah'adır.

    Öncelikle bilinmelidir ki, Allah Teâlâ'nın kitabında veya elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in diliyle âhiret günü, hesap, cennet, cehennem, ölüm, kabir azabı ve nimetiyle ilgili Kur'an-ı Kerim'de gelen veya temiz sünnette doğru olarak bildirilen diğer gayb ile ilgili konularda haber verilen şeylere her mü'min erkek ve kadının inanması gerekir. Çünkü biz, Rabbimiz Allah Teâlâ'nın söylediği ve haber verdiği şeylerin doğru olduğunu biliyoruz.

    Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

    ﴿ ... وَمَنۡ أَصۡدَقُ مِنَ ٱللَّهِ قِيلٗا ١٢٢ ﴾ [ سورة النساء من الآية: ١٢٢ ]

    "(Söz ve va'dinde) Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?"[1]

    Başka bir âyette şöyle buyurmuştur:

    ﴿ ... وَمَنۡ أَصۡدَقُ مِنَ ٱللَّهِ حَدِيثٗا ٨٧ ﴾ [ سورة النساء من الآية: 87 ]

    "(Haber verdiği şeylerde) Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?"[2]

    Yine biz, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in insanlar içerisinde en doğru sözlü kimse olduğuna,O'nun kendi hevâsından konuşmadığına ve konuştuğu şeyin de vahiyden başka bir şey olmadığını biliyoruz.

    Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

    ﴿ وَمَا يَنطِقُ عَنِ ٱلۡهَوَىٰٓ ٣ إِنۡ هُوَ إِلَّا وَحۡيٞ يُوحَىٰ ٤ ﴾ [ سورة النجم الآيتان: 3-4 ]

    "O (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-), kendi hevâsından konuşmaz. O'nun konuşması, kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir."[3]

    Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih hadislerle sâbit olan her şeyi, -hakikatini bilemesek bile- onu tasdik etmek gerekir.

    Bu sebeple âhiret,cennet,cehennem,cennet ehlinin nimetleri, cehennem ehlinin azabı, kulun kabirde azap görmesi veya nimetler içerisinde olması ve kabirde ruhunun kendisine geri verilmesi gibi konularda Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in haber verdiği her şeyi tasdik etmemiz gerekir.Bunların hepsi, Kur'an ve sünnetin haber verdiği birer gerçektir. Dolayısıyla kulun, bunlara teslimiyet göstermesi ve Kur'an veya sahih sünnetten bildirilen veyahut da İslâm âlimlerinin ittifak ettiği her şeyi tasdik etmesi gerekir.

    Sonra Allah Teâlâ, mü'min erkek ve kadına bu konuların hikmet ve sırlarını bilmeleri için onlara lütufta bulunursa, bu hayır üstüne hayır, nur üstüne nur ve ilim üstüne ilimdir.Bu sebeple onun,Allah Teâlâ'nın kendisine bu konuda lütufta bulunup bilgisinin artmasına ve kalben huzura kavuşamasına sebep olan bu nimete hamd edip şükretmelidir.

    Kabir sorgusu ve ölünün durumu ile ilgili konulara gelince, kabir sorgusu haktır. Ölünün ruhu kendisine döndürülür.

    Nitekim Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'den bu konuda sahih hadisler rivâyet olunmuştur. Ölünün kabrindeki hayatı, dünyadaki hayatı gibi değildir.Aksine bu hayat,özel berzah hayatıdır.Yeme ve içme gibi şeylere ihtiyaç duyulan dünyadaki hayat cinsinden değildir. Aksine ölünün bu hayatı, soru ve cevabı akıl edebileceği özel bir hayattır.

    Nitekim kendisine iki melek gelir ve ona:

    Rabbin kimdir?

    Dînin nedir?

    Nebin kimdir?

    Diye sorar.

    Mü'min erkek ve kadın:

    -Rabbim Allah, dînim İslâm ve nebim Muhammed'dir, diye cevap verir.

    Ona: Bu adamı (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i) nasıl biliyorsun? Diye sorulur. Bunun üzerine o şöyle cevap verir:

    "Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Allah'ın elçisidir, bize hidâyeti getirdi. Biz de O'na hemen îmân ettik, O'nu tadik ettik ve O'na uyduk."

    Kendisine şöyle denilir:

    "Biz, zaten senin mü'min olduğunu biliyorduk."

    Ardından ona cennete giden bir kapı açılır, kendisine cennetin güzel kokusu ve nimetleri gelir ve ona şöyle denilir:

    "Allah Teâlâ (kıyâmet günü) seni tekrar diriltinceye kadar burası senin yerindir."

    Sonra kendisine cehennemdeki yeri gösterilir ve ona şöyle denilir:

    "Allah'ı inkâr etmiş olsaydın burası senin yerindi. Ama şimdi, Allah seni ondan korudu ve cennete girdin."

    Kâfire gelince, o Rabbi, dîni ve nebisi hakkında sorulduğunda şöyle cevap verir:

    "Hah...Hah...Bilmiyorum. İnsanların birtakım şeyler söylediklerini işitmiştim, ben de öyle söyledim."

    Ardından onun başına demirden bir balyozla vurulunca, öyle bir feryat koparır ki, cinler ve insanlardan başka herkes onun feryadını işitir. Onun feryadını hayvanlar işitirler. Ardından ona cehenneme giden bir kapı açılır ve kaburgaları birbirine geçecek şekilde kabri ona daraltılır. Kabri, onun için cehennem çukurlarından bir çukur olur, ona cehenneme giden bir kapı açılır, cehennem ateşinin sıcağı ve azabından kokular gelir.Sonra ona şöyle denilir:

    "Allah Teâlâ (kıyâmet günü) seni tekrar diriltinceye kadar burası senin yerindir."

    Sonra kendisine kapı açılır ve cennetteki yeri kendisine gösterilir. Ona şöyle denilir:

    "Şayet Allah seni hidâyete erdirmiş olsaydı, burası senin yerindi."

    Böylece kabrin, cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olduğu bilinmiş olmaktadır. Kabir azabı veya nimeti, kabirde hem ruh ve bedene her ikisine birlikte olacaktır.Aynı şekilde âhirette cennet veya cehennemde de böyle olacaktır.

    Her kim, boğularak veya yanarak veyahut da yırtıcı hayvanın kendisini parçalayıp yemesiyle ölürse, nasibi olan azap veya nimet bu kimsenin ruhuna gelecektir. İster karada olsun, isterse denizde olsun, isterse yırtıcı hayvanın midesinde olsun, azap veya nimet,onun cesedine Allah Teâlâ'nın dilediği şekilde gelip bulacaktır. Fakat nimet veya azabın büyük çoğunluğu,kalıcı olan ruhun üzerine olacaktır. Ruh, ya nimetler içerisinde olacak ya da azap görecektir. Bu sebeple mü'minin ruhu,cennete gidecektir.

    Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

    (( إِنَّمَا نَسَمَةُ الْمُؤْمِنِ طَائِرٌ فِي شَجَرِ الْجَنَّةِ حَتَّى يَبْعَثَهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ إِلَى جَسَدِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ.)) [ رواه النسائي وابن ماجه وأحمد ومالك ]

    "Allah -azze ve celle- kıyâmet günü onu tekrar bedenine gönderinceye kadar, mü'minin ruhu cennetin ağaçlarının meyvelerinden yiyen bir kuş gibidir."[4]

    Her müslüman erkek ve kadının, Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in haber verdiği şeyden emîn olması, onda şüphe etmemesi, ona güvenmesi ve -Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'in haber verdiği şeyin bazı anlamı kula gizli-saklı gelse bile-, onu Allah -azze ve celle-'nin istediği şekilde tasdik etmesi gerekir.İnsanların zannetikleri her türlü zan ve tahminleri ortadan kaldıran Allah Teâlâ'nın hikmeti çok büyüktür."[5]

    & & & & & &

    [1] Nisâ Sûresi: 122

    [2] Nisâ Sûresi: 87

    [3] Nisâ Sûresi: 87

    [4] Nesâî, İbn-i Mâce, Ahmed ve Mâlik

    [5] Abdulaziz b. Baz, 'Mecmûu Fetâvâ ve Mekâlât Mutenevvia', sayfa: 338