Hira Dağı
Kategoriler
Full Description
HİRA DAĞI
] Türkçe – Turkish – تركي [
Hazırlayan: Heyet
Terceme: Muhammed Şahin
Tetkik: Ali Rıza Şahin
2011 - 1432
﴿ جبل حراء ﴾
« باللغة التركية »
إعداد
مجموعة من العلماء
ترجمة: محمد مسلم شاهين
مراجعة: علي رضا شاهين
2011 - 1432
Birincisi: Hira Dağı
Mescid-i Haram'ın kuzey doğusunda Tâif yolu üzerindedir. Mescid-i Haram'dan 4 kilometre uzaklıkta olup yüksekliği 281 metredir. Zirvesi, deve hörgücüne benzer. Alanı ise, 5 kilometrekaredir.
Kıble tarafında, arasından Mescid-i Haram'ın görülebildiği bir yarık (çatlak) vardır. Mağaranın uzunluğu yaklaşık 3 metredir.[1]
İkincisi: Hira Dağının Hakikati
Hira dağı; Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamber olarak gönderilmeden önce orada yalnız kalıp Rabbi'ne ibâdet ettiği dağdır. Cebrail -aleyhisselâm- ilk defa Hira mağarasında O'na vahiy getirmiştir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
ﮋ ﭻ ﭼ ﭽ ﭾ ﭿ ﮀ ﮁ ﮂ ﮃ ﮄ ﮅ ﮆ ﮇ ﮈ ﮉ ﮊ ﮋ ﮌ ﮍ ﮎ ﮏ ﮐ ﮑ ﮒ ﮓ ﮊ [ سورة العلق الآيات: ١ – ٥ ]
"(Ey Nebi!)Yaratan Rabbinin adıyla oku. O; insanı pıhtılaşmış kandan yarattı.Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibidir.Ki O, kalemle (kullarına yazmayı) öğretti. İnsana bilmediğini öğretti."[2]
Âişe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
(( أَوَّلُ مَا بُدِئَ بِهِ رَسُولُ اللهِ H مِنَ الْوَحْيِ الرُّؤْيَا الصَّالِحَةُ فِي النَّوْمِ، فَكَانَ لَا يَرَى رُؤْيَا إِلَّا جَاءَتْ مِثْلَ فَلَقِ الصُّبْحِ، ثُمَّ حُبِّبَ إِلَيْهِ الْخَلَاءُ، وَكَانَ يَخْلُو بِغَارِ حِرَاءٍ فَيَتَحَنَّثُ فِيهِ -وَهُوَ التَّعَبُّدُ- اللَّيَالِيَ ذَوَاتِ الْعَدَدِ قَبْلَ أَنْ يَنْزِعَ إِلَى أَهْلِهِ وَيَتَزَوَّدُ لِذَلِكَ ثُمَّ يَرْجِعُ إِلَى خَدِيجَةَ فَيَتَزَوَّدُ لِمِثْلِهَا حَتَّى جَاءَهُ الْحَقُّ وَهُوَ فِي غَارِ حِرَاءٍ، فَجَاءَهُ الْمَلَكُ فَقَالَ: اقْرَأْ، قَالَ: مَا أَنَا بِقَارِئٍ، قَالَ: فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدَ، ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ: اقْرَأْ، قُلْتُ: مَا أَنَا بِقَارِئٍ، فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّانِيَةَ حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدَ، ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ: اقْرَأْ، فَقُلْتُ: مَا أَنَا بِقَارِئٍ، فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّالِثَةَ ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ: اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ.)) [ رواه البخاري ]
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e vahiy olarak ilk başlayan şey, uykuda gördüğü salih rüyâlar idi. Rüyâda her ne görürse,sabah aydınlığı gibi aynen vuku buluyordu. (Bu esnada) ona yalnızlık sevdirilmişti. Hira mağarasına çekilip orada, âilesine dönmeksizin birkaç gece tek başına kalıp (Rabbine) ibâdet ediyordu. Bu maksatla yanına azık alıyor,azığı tükenince Hatice'ye -Allah ondan râzı olsun- dönüyor, yine aynı şekilde azık alıp tekrar gidiyordu.Bu hal, kendisine Hira mağarasında Hak gelinceye kadar devam etti.Bir gün ona melek gelip:
- Oku! dedi.
O:
-Ben okuma bilmem! cevabını verdi.
(Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- olayın gerisini şöyle anlatır:)
- Ben okuma bilmem deyince,melek beni tutup kucakladı, takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı. Tekrar:
- Oku! dedi.
Ben tekrar:
-Ben okuma bilmem! dedim.
Beni ikinci defa kucaklayıp takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar bıraktı ve:
- Oku! dedi.
Ben yine:
Ben okuma bilmem! dedim.
Beni tekrar alıp, üçüncü sefer takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve:
- Yaratan Rabbinin adıyla oku. O; insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibidir. (Alak Sûresi:1-3)"[3]
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kendisine:
"Sakin ol, ey Hira!" dediği dağ, bu dağdır.
Nitekim Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre şöyle demiştir:
(( أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ H كَانَ عَلَى جَبَلِ حِرَاءٍ فَتَحَرَّكَ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ H: اسْكُنْ حِرَاءُ، فَمَا عَلَيْكَ إِلَّا نَبِيٌّ أَوْ صِدِّيقٌ أَوْ شَهِيدٌ، وَعَلَيْهِ النَّبِيُّ H وَأَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ وَعُثْمَانُ وَعَلِيٌّ وَالزُّبَيْرُ وَسَعْدُ بْنُ أَبِي وَقَّاصٍ M .))
[ رواه مسلم ]
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- (bir defasında bir grup ashâbı ile) Hira dağının üzerine çıkmış bu sırada dağ sarsılıp sallanmaya başlamıştı. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
- Sakin ol, ey Hira! Şu anda senin üzerinde bulunan ya bir nebi, ya bir sıddık, ya da bir şehittir.
O sırada dağın üzerinde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zubeyr ve Sa'd b. Ebî Vakkas -Allah onlardan râzı olsun- bulunuyorlardı."[4]
Kendisine vahiy inmeye başladıktan sonra Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dağın tepesinde bulunan Hira mağarasına tekrar döndüğüne dâir hiçbir haber gelmemiştir. Aksine Mekke'yi fethettikten sonra,aynı şekilde Vedâ haccından sonra bile, ne Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, ne de ashâbı Hira mağarasına tekrar dönmüşlerdir.
Şeyhulislam İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Hira mağarasında ibâdete çekilmesi, peygamberlik gelmeden önceydi. Sonra Allah Teâlâ kendisine peygamberlik ve risâlet göreviyle şereflendirip, cinler ve insanlara O'na inanıp itaat etmelerini ve O'na uymalarını farz kılınca, O ve kendisine îmân eden yaratılanların en fazîletlisi ilk muhacirlerle birlikte Mekke'de 13 yıl ikâmet etmiş, bununla birlikte bu süre içerisinde ne O, ne de ashâbından hiç kimse Hira mağarasına gitmemiştir. Ardından Medine'ye hicret ettikten sonra dört defa umre yapmıştır. Bu umrelerin hiçbirisinde ne kendisi, ne de ashâbından hiç kimse Hira mağarasına gitmemiş ve burayı, özellikle de Mekke'nin çevresinde bulunan yerleri hiç ziyâret etmemiştir. (Hac ve umre için gelenlere) Mescid-i Haram, Safâ ve Merve arası, Minâ, Müzdelife ve Arafat gibi yerler dışında bir ibâdet yeri yoktur...
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in vefâtından sonra O'nun râşid halifeleri ve diğer ilk müslümanlardan hiç kimse, namaz kılmak ve orada duâ etmek için Hira mağarasına gitmemiştir...
Bilindiği üzere Hira mağarasını ziyâret etmek, Allah Teâlâ'nın ecir verdiği meşrû ve müstehap bir amel olsaydı, insanlar içerisinde bunu en iyi bilen Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- olurdu ve ashâbı da bunu bilirlerdi. Çünkü O'nun ashâbı -Allah onlardan râzı olsun-, bunu en iyi bilen ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sonra insanlar içerisinde (salih amellleri edâ etmekte) en gayretli kimselerdi. Onlar, bu gibi şeylere hiç yüz vermedikleri için bu davranışın dînde sonradan çıkarılan yenilikler olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü sahâbe -Allah onlardan râzı olsun-, bid'atları ibâdet, Allah'a yaklaştıran bir amel ve taat olarak görmüyorlardı. Her kim, bid'atları ibâdet, Allah'a yaklaştıran bir amel ve taat olarak görürse, sahâbenin yolundan başka bir yola uymuş ve Allah'ın izin vermediği bir dîni meşrû kılmış olur."[5]
Üçüncüsü: Bazı hacıların içine düştükleri bid'atlar ve yaptıkları hatalar
Bazı hacılar, Hira dağının üzerinde birçok bid'at ve hatalara düşmektedirler. Bunun da sebebi; bu dağın kutsal ve birtakım hususiyetinin olduğuna inanmalarıdır.Bunun bâtıl olduğu daha önce açıklanmıştı.
Hacının bu bidat ve hatalara düşmekten sakınması için bunlardan bazılarına işâret edeceğiz:
1. Hira dağını ibâdet amacıyla ziyâret etmek, dağın üzerine tırmanmak, bu dağın kutsal ve birtakım hususiyetinin olduğuna inanmak.
2. Hira dağının yanında duâ etmeye çalışmak ve duâ sırasında elleri kaldırarak dağa yönelmek.
3. Hira dağında namaz kılmak.
4. Hira dağına yazı yazmak.
5. Hira dağının etrafında tavaf etmek.
6. Hira dağındaki ağaç ve taşlardan bereket beklemek ve onlara bez parçaları bağlamak.
7. Hira dağına tekrar dönmek veya falancanın haccetmesi veya hastanın iyileşmesi veyahut da çocuğu olmayan kadının hamile kalması gibi, birtakım bâtıl inançlardan dolayı kağıt parçalarının arasına yazılı mesajlar, saç, para veya resim veyahut da bez parçası gibi şeyler koyarak bunları kayaların arasındaki boşluklara sıkıştırmak.
Ve bunun dışında Allah Teâlâ'nın hakkında hiçbir delil indirmediği daha nice bid'atlar, hatalar ve hurafeler vardır.
& & & & & &
[1] Bkz: el-Kurdî; "et-Târihu'l-Kavîm", c: 2, s: 411. Cemaleddin Muhammed Cârullah el-Kurayşî;"el-Câmiu'l-Latîf", s: 299. el-Muttekî; "Uddetu'l-İnâbe", s: 226
[2] Alak Sûresi: 1-5
[3] Buhârî, 1/3, hadis no: 3. Müslim, 1/97, hadis no: 422
[4] Müslim, 7/128, hadis no: 6401
[5] Şeyhulislam İbn-i Teymiyye; "İktidâu's-Sırâti'l-Mustakîm", c: 2, s: 333