×
Allah Teâlâ’nın mülkün sahibi, onda dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğu, O’nun izni olmadan kâinatta hiç kimsenin bir şey yapamayacağı, yaratılmışların kontrolünün O’nun elinde olduğu, dilediği şeyin olacağı ve dilemediği şeyin olmayacağı, Rabbine îmân eden müslüman bir kulun nefsine ve kalbine yerleşirse, bu takdirde o kimse, insanlara bel bağlayan bütün bağları koparır ve yalnızca Allah Teâlâ’ya tevekkül eder.

    MUSKA VE NAZAR BONCUKLARININ TEHLİKESİ

    ] Türkçe [

    خطر التمـائم والحروز

    [باللغة التركية ]

    Abdullah es-Sedhan

    عبد الله السدحان

    Terceme: Muhammed Şahin

    ترجمة: محمد بن مسلم شاهين

    Tetkik: Ümmü Nebil

    مراجعة: أم نبيل

    Rabva Semti İslâmî Dâvet Bürosu

    المكتب التعاوني للدعوة وتوعية الجاليات بالربوة بمدينة الرياض

    1428 - 2007

    Hamd, Allah'a mahsustur. Salât ve selâm, Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in, âile halkının ve ashâbının üzerine olsun.

    Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

    ﮋ ﯯ ﯰ ﯱ ﯲ ﯳ ﯴ ﯵ ﯶ ﯷﯸ ﯹ ﯺ ﯻ ﯼ ﯽ ﯾ ﯿ ﰀ ﰁ ﮊ [ سورة الأنعام الآية: ١٧]

    "(Ey insan!) Eğer Allah seni (fakirlik ve hastalık gibi) bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana (zenginlik ve sıhhat gibi) bir iyilik verirse, buna engel olacak hiç kimse yoktur. Şüphesiz ki O, her şeye gücü yetendir."[1]

    Allah Teâlâ'nın mülkün sahibi, onda dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğu, O'nun izni olmadan kâinatta hiç kimsenin bir şey yapamayacağı, yaratılmışların kontrolünün O'nun elinde olduğu, dilediği şeyin olacağı ve dileme-diği şeyin olmayacağı, Rabbine îmân eden müslüman bir kulun nefsine ve kalbine yerleşirse, bu takdirde o kimse, insanlara bel bağlayan bütün bağları koparır ve yalnızca Allah Teâlâ'ya tevekkül eder.

    Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

    ﮋ... ﮧ ﮨ ﮩ ﮪ ﮫ ﮬﮭ... ﮊ [ سورة الطلاق من الآية: ٣]

    "... Kim, (her işinde) Allah'a tevekkül ederse (dayanırsa), O, ona yeter..."[2]

    Kim, bu mertebeye ulaşırsa, en cesur insan olur, hiç kimseden korkmaz, en güçlü ve kuvvetli insan olur. Çünkü kalbi, kâinatın Rabbi'ne bağlıdır. O, her şeyi takdir edenin Allah Teâlâ olduğunu bildiği için insanların elinde olandan ümidini keser. Dolayısıyla O'na yönelir ve bütün yaratılmışların O'nun tarafından idâre edildiklerini bilir.Bunun içindir ki zayıf îmânlı bazı kimseler hata ederek, -ister veli, isterse peygamber olsunlar-, bazı yaratılmışların kâinatta söz sahibi olduklarına, onların insana fayda verdiklerine veya insandan zararı (kötülüğü) giderdiklerine inanırlar ya da ip, boncuk veya muska gibi şeyler asmanın kendilerine iyilik getirdiğine ya da kendilerinden zararı giderdiğine inanırlar.

    Nitekim kimisi çocuk sahibi olmak için, akrep sokmaması için, şeytanın şerrini savmak için veya göz değmesini, sevgiyi kazanmak veya nefreti savmak için muska asar. Onlar, bunu yaparlarken iki sakıncalı duruma düşmekten kurtulamamışlardır:

    Birincisi: Onlar, Allah Teâlâ'nın dışında bu gibi şeylerin kendilerine bizzat fayda ve zarar verdiklerine inanırlarsa, bu, büyük şirk olur. -Bu durumdan Allah Teâlâ'ya sığınırız-.

    Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

    ﮋ ﮭ ﮮ ﮯ ﮰ ﮱ ﯓ ﯔ ﯕ ﯖ ﯗ ﯘ ﯙ ﯚ ﯛ ﯜ ﯝ ﯞ ﯟ ﯠ ﯡ ﯢ ﯣﯤ ﯥ ﯦ ﯧﯨ ﯩ ﯪ ﯫﯬﮊ [سورة الزمر من الآية: ٣٨]

    "(Ey Peygamber! Müşriklere) de ki: O halde bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da ibâdet ettiğiniz bu putlar, Allah'ın, benim için takdir ettiği bir zararı giderebilirler mi? Ya da Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? (Onlara) de ki: Bana Allah yeter.Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar."[3]

    Eğer onlar, bu şeylerin fayda vermeye veya zararı gidermeye sebep olduklarına inanırlarsa, bu takdirde küçük şirk olur. Zirâ bunlar, şer'î ve somut sebep değillerdir. Aksine bu, Allah Teâlâ hakkında ilimsiz konuşmaktır. Öyleyse bu gibi şeylerin Allah Teâlâ'dan olduğuna delil nedir?

    Bu sebeple bir kimse, şer'î veya somut hiçbir delil olmadan -günümüzdeki tıbbî ilaçlar gibi- bir şeyde sebep veya bereket olduğuna inanırsa, küçük şirk işlemiş olur.

    İkincisi: Bu gibi şeyleri asmak, Allah'tan başkasına bağlanmak demektir. Kim, Allah'tan başkasına bağlanırsa,o şeyle başbaşa bırakılır. Kim de Allah'tan başkası ile başbaşa bırakılırsa, zayıf, bitkin ve âciz birisiyle başbaşa bırakılmış olur.

    Nitekim Abdullah b. Ukeym'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

    (( مَنْ تَعَلَّقَ شَيْئًا وُكِلَ إِلَيْهِ. )) [ رواه أحمد والترمذي والحاكم ]

    "Kim, kendisine fayda verdiğine veya kendisinden zararı giderdiğine inanarak muska, nazarlık ve buna benzer bir şey takarsa, Allah Teâlâ onu, o taktığı şeyle başbaşa bırakır."[4]

    Nitekim her türlü muska ve nazarlık gibi şeyleri -Kur'an'dan bir şey olsa bile- asmayı yasaklayan pek çok delil vardır.

    Abdullah b. Mes'ud'dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan hadiste, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

    (( إِنَّ الرُّقَى وَالتَّمَـائِمَ وَالتِّوَلَةَ شِرْكٌ،. )) [ رواه أحمد وأبو داود ]

    "(Arapça yazılmayan ve içerisinde Allah'ın adı anılmayan) rukyeler, nazarlıklar[5] ve (kadını kocasına sevdiren) muhabbet muskalarının her biri, (ya açıktan ya da gizli olarak) şirke götürür." [6]

    Ukbe b. Âmir'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

    "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittim:

    (( مَنْ تَعَلَّقَ تَـمِيمَةً فَلَا أَتَمَّ اللهُ لَهُ، وَمَنْ تَعَلَّقَ وَدَعَةً فَلَا وَدَعَ اللهُ لَهُ.))

    [ رواه أحمد وأبو داود ]

    "Kim, kendisine fayda verdiğine veya kendisinden zararı giderdiğine inanarak muska takarsa, Allah hayatta onun hiçbir işini tamamlamasın. Kim, kendisinden göz değmesini (nazarı) uzak tuttuğuna inanarak nazarlık takarsa, Allah ona rahatlık ve huzur vermesin."[7]

    Yine, Ukbe b. Âmir'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan hadiste, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

    (( مَنْ عَلَّقَ تَـمِيمَةً فَقَدْ أَشْرَكَ.)) [ رواه النسائي]

    "Kim, muska (temîme) takarsa, Allah'a şirk koşmuştur."[8]

    Abdullah b. Ukeym'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan hadiste ise, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

    (( مَنْ تَعَلَّقَ تَـمِيمَةً فَقَدْ أَشْرَكَ.)) [ رواه النسائي]

    "Kim, muska (temîme) takarsa, Allah'a şirk koşmuştur."[9]

    Hadiste geçen "Temâim" lafzı, "Temîme"nin çoğuludur. Temîme; kulun, istenen ve arzulanan hayırlı işini tamamlanması veya zararı kendisinden savması için boynuna astığı veya edindiği, onda sebep olduğuna inandığı şeydir. Çünkü Allah Teâlâ o şeyi ne şer'î, ne de kaderî bir sebep kılmıştır. O halde temîme (muska ve nazarlık), deriden, kağıttan, boncuklardan veya ip gibi şeylerden edinilen ve göğüs, pazu ve bileğe veya evin kapısına veya arabaya veyahut da herhangi bir yere asılan içerisinde zikir ve duâlar olan muskalardır. Bu, bazı kimselerin ishal ve kusma gibi iç hastalıkları gidermesi için karın bölgesine astıkları ve zamanımızda çokça gördüğümüz şeylerdir. Bazı kimseler arabasına ayı veya tavşanın başını koymakta veya arabasının dikiz aynasına boncuklar ve ağaçtan yapılmış tesbihler asmakta veya siyah kayışlar ve iplikler koymakta ve bunların trafik kazalarını savdıklarına, kötülük ve âfetlere engel olduklarına inanmaktadırlar. Bazıları da nazardan korunmak için içerisine küçük göz şeklinde zincir takmaktadır-lar. Bütün bunlar, muska ve nazarlıkların tür ve şekilleridir ve hepsi de, eğer bu gibi şeylerin iyiliği sağlama ve zararı savmanın bir sebebi olduklarına inanıyorlarsa, küçük şirktir.

    Tivele ise; kadını kocasına, kocasını da karısına sevdirdiğini iddiâ ettikleri şeydir.Bu, bir tür sihirdir ve halk arasında muhabbet muskaları diye bilinir.Gerçekte bu,muskanın bir türüdür ve sihirbaz onunla şirkî rukye ile rukye yapar.Böylelikle kadını, kocasına, kocasını da karısına sevdirir.

    İmrân b. Husayn'dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan hadiste, o şöyle demiştir:

    (( أَنَّ النَّبِيَّ ^ رَأَى رَجُلًا فِي يَدِهِ حَلْقَةٌ مِنْ صُفْرٍ، فَقَالَ: مَا هَذِهِ الْـحَلْقَةُ؟ قَالَ: هَذِهِ مِنْ الْوَاهِنَةِ. قَالَ: انْزِعْهَا؛ فَإِنَّهَا لَا تَزِيدُكَ إِلَّا وَهْنًا.)) [رواه أحمد]

    "Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- elinde bakırdan halka olan bir adamı görünce:

    - Bu nedir? diye sordu.

    Adam:

    Vâhine'den dolayıdır. (Vâhine: Bedeni bitkin düşürüp onu yere seren ve gücünü zayıflatan bir tür hastalıktır).

    Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

    - Çıkar at onu.Zira o senin, aczini arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. Eğer o senin üzerinde iken ölürsen, asla iflah olmazsın."[10]

    Vekî', Saîd b. Cubeyr'den -Allah ona rahmet etsin- rivâyet ettiğine göre, o şöyle demiştir:

    "İnsanın üzerindeki temîmeyi (muskayı) kesip atan kimse, bir köle azat etmiş gibidir."

    Yine Vekî, İbrahim'den rivâyet ettiğine göre, onlar, Kur'an'dan olsun veya olmasın, her türlü muskayı çirkin görürlerdi.

    İbn-i Ebî Hâtim, Huzeyfe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet ettiğine göre o, "elinde hummadan dolayı ip bağlayan bir adamı görünce onu kesip atmış, sonra Allah Teâlâ'nın şu sözünü okumuştur:

    ﮋﭩ ﭪ ﭫ ﭬ ﭭ ﭮ ﭯ ﭰ ﮊ [ سورة يوسف الآية: ١٠٦]

    "Onların çoğu, (ibâdetlerinde) ancak Allah'a ortak koşarak îmân ederler."[11]

    Abdullah b. Mes'ud'un zevcesi Zeyneb'den -Allah ondan ve kocasından râzı olsun- rivâyet olunduğna göre o şöyle demiştir:

    (( كَانَ عَبْدُ اللهِ إِذَا جَاءَ مِنْ حَاجَةٍ فَانْتَهَى إِلَى الْبَابِ تَنَحْنَحَ وَبَزَقَ كَرَاهِيَةَ أَنْ يَهْجُمَ مِنَّا عَلَى شَيْءٍ يَكْرَهُهُ، قَالَتْ: وَإِنَّهُ جَاءَ ذَاتَ يَوْمٍ فَتَنَحْنَحَ، قَالَتْ: وَعِنْدِي عَجُوزٌ تَرْقِينِي مِنْ الْـحُمْرَةِ، فَأَدْخَلْتُهَا تَـحْتَ السَّرِيرِ، فَدَخَلَ فَجَلَسَ إِلَى جَنْبِي، فَرَأَى فِي عُنُقِي خَيْطًا، قَالَ: مَا هَذَا الْـخَيْطُ؟ قَالَتْ: قُلْتُ: خَيْطٌ أُرْقِيَ لِي فِيهِ، قَالَتْ: فَأَخَذَهُ فَقَطَعَهُ، ثُمَّ قَالَ: إِنَّ آلَ عَبْدِ اللهِ لَأَغْنِيَاءُ عَنْ الشِّرْكِ، سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ ^ يَقُولُ: إِنَّ الرُّقَى وَالتَّمَـائِمَ وَالتِّوَلَةَ شِرْكٌ. قَالَتْ: فَقُلْتُ لَهُ: لِمَ تَقُولُ هَذَا؟ وَقَدْ كَانَتْ عَيْنِي تَقْذِفُ، فَكُنْتُ أَخْتَلِفُ إِلَى فُلَانٍ الْيَهُودِيِّ يَرْقِيهَا، وَكَانَ إِذَا رَقَاهَا سَكَنَتْ. قَالَ: إِنَّمَـا ذَلِكَ عَمَلُ الشَّيْطَانِ، كَانَ يَنْخُسُهَا بِيَدِهِ، فَإِذَا رَقَيْتِهَا كَفَّ عَنْهَا، إِنَّمَـا كَانَ يَكْفِيكِ أَنْ تَقُولِي كَمَـا قَالَ رَسُولُ اللهِ ^: أَذْهِبِ الْبَاسَ رَبَّ النَّاسِ اشْفِ أَنْتَ الشَّافِي لَا شِفَاءَ إِلَّا شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سَقَمـًا.)) [ رواه أحمد ]

    "Abdullah bir ihtiyacını gördükten sonra evin kapısına geldiği (eve gireceği) zaman, yanımızda kendisinin hoşlanmayacağı bir şeyle ansızın karşılaşmamak için öksürüp tükürürdü. Nitekim bir gün Abdullah aynı şekilde geldi ve kapının önünde öksürdü. Bu sırada yanımda yaşlı bir kadın vardı,bana humra (denilen bir veba çeşidine) karşı rukye yapardı.Bunun üzerine yaşlı kadını karyolanın altına girdirdim. Abdullah gelip yanıma oturdu. Bu sırada boynumdaki ipi görünce:

    - Bu ip nedir? diye sordu.

    (Zeynep) dedi ki: Ben: Onunla bana rukye yapılan bir iptir, dedim.

    (Zeynep) dedi ki: Abdullah onu derhal çekip kopardı. Sonra şöyle dedi:

    - Abdullah'ın âilesi şirkten müstağnîdir.

    - Ben, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in:

    "Rukyeler, nazarlıklar ve (kadını kocasına sevdiren) muhabbet muskalarının her biri, (ya açıktan ya da gizli olarak) şirke götürür, dediğini işittim.

    (Zeyneb) dedi ki:

    - Ben: Niçin böyle söylüyorsun? (Bana, Allah'a tevekkül etmemi ve rukyeyi terketmemi mi emrediyorsun? Oysa ben, rukyede fayda gördüm) Allah'a yemîn ederim ki benim ağrıdan gözüm yaşarıyordu da ben, rukye yapması için falanca yahudînin yanına gidip geliyordum. O rukye yaptığı zaman gözümün ağrısı kesilirdi, dedim.

    Bunun üzerine Abdullah dedi ki:

    -O, ancak şeytanın işidir.(Senin gözlerindeki ağrı, hakikatte ağrı değildi. Aksine o, şeytanın dürtülerinden bir dürtü idi.) Yahudi rukye yaptığı zaman gözüne dürtmeyi bırakırdı. Ama Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dediği gibi, (ağrı hissettiğin zaman) şöyle deseydin senin için yeterliydi:

    - Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider. Şifâ ver. Ancak sen şifâ verirsin. Senin şifandan başka bizim için hâsıl olacak şifâ yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir şifâ ihsan buyur."[12]

    Buradaki rukyelerden kasıt; içerisinde şirkî tevessüllerle Allah'tan başkasın-dan imdat ve yardım dilemenin bulunduğu şirkî rukyelerdir.

    Allah'ın kitabından ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetinden olan rukyelere gelince,bu rukyelerde bir sakınca yoktur. Aksine bu rukyeler dînen istenen rukyelerdir.

    Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- hem kendisine, hem de başkasına rukye yaptığı sâbittir. Hatta Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e Cebrail -aleyhisselâm- ve Âişe -Allah ondan râzı olsun- tarafından rukye yapıldığı sâbittir.

    İslâm âlimleri rukye konusunda şöyle demişlerdir:

    "Rukye, üç şartla yapıldığı takdirde câiz olur:

    Birincisi: Rukye, Kur'an ile veya Allah'ın güzel isimleri ile veya sıfatları ile veyahut da Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti ile olması gerekir.

    İkincisi: Rukye, anlamı bilinen Arapça olması gerekir.

    Üçüncüsü: Rukyenin bizzat kendisinin fayda verdiğine inanılmaması gerekir. Aksine rukyenin Allah -azze ve celle-'nin takdiri ile olduğuna inanılması gerekir.

    Kim, Allah Teâlâ'nın kendisini korumasını istiyorsa, Allah Teâlâ'nın emirlerini, yasaklarını, haklarını, helal ve haram sınırlarını koruması gerekir.

    Allah Teâlâ'nın bir kimseyi korumasının yollarından birisi de, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den bildirilen ve sabah-akşam okunan şer'î duâ ve zikirlerdir.

    Böyle yapıldığı takdirde, her müslümanın ümidini Allah Teâlâ'ya bağlaması ve O'na tevekkül etmesi gerekir. Böylelikle o, hem darlıkta, hem de bollukta ona sığınır ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in İbn-i Abbas'a -Allah ondan ve babasından râzı olsun- olan şu vasiyetini göz önünde bulundurur:

    (( يَا غُلَامُ! إِنِّي أُعَلِّمُكَ كَلِمَـاتٍ: احْفَظِ اللهَ يَحْفَظْكَ، احْفَظِ اللهَ تَجِدْهُ تُـجَاهَكَ. إِذَا سَأَلْتَ فَاسْأَلِ اللهَ، وَإِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللهِ. وَاعْلَمْ أَنَّ الْأُمَّةَ لَوِ اجْتَمَعَتْ عَلَى أَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَنْفَعُوكَ إِلَّا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللهُ لَكَ، وَلَوِ اجْتَمَعُوا عَلَى أَنْ يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَضُرُّوكَ إِلَّا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللهُ عَلَيْكَ، رُفِعَتِ الْأَقْلَامُ، وَجَفَّت الصُّحُفُ.)) [ رواه أحمد والترمذي]

    "Ey evlat! Sana birtakım sözler öğreteyim:Allah'ı gözet ki O da seni gözetsin. Allah'ı gözet ki O'nu karşında bulasın. Bir şey istediğinde Allah'tan iste. Yardım talebinde bulunduğunda Allah'tan yardım iste.Şunu bil ki, bütün halk sana fayda vermek üzere birleşseler, ancak Allah'ın sana takdir ettiği kadar fayda verebilirler ve eğer bütün halk sana zarar vermek için birleşseler, ancak sana Allah'ın takdir ettiği kadar zarar verebilirler.Kalemler kaldırıldı ve sahifeler kurudu."[13]

    Kim, bunu yaparsa, hayırla müjdelesin. Zira o, Allah Teâlâ'ın şu sözü gereği O'nun himâye ve korumasında yaşar:

    ﮋ... ﮧ ﮨ ﮩ ﮪ ﮫ ﮬ ﮭ ... ﮊ [ سورة الطلاق من الآية: ٣]

    "Kim Allah'a tevekkül ederse, O,ona yeter." [14]

    SEÇİLMİŞ BAZI DUÂ VE ZİKİRLER:

    Etkisi ve Fazîleti

    İstenen adet

    Duâ ve Zikir

    Okuyan kimseyi melekler korur,şeytanları evlerden kovar ve cennete girmeye vesile olur.

    Sabah,akşam, uykudan önce ve farz namazlardan sonra 1 defa

    Âyete'l-Kürsî

    Kim, geceleyin uykudan önce okursa, bu iki âyet kendisine yeter.

    Sabah ve akşam 1 defa

    Bakara Sûresinin son iki âyeti

    Her şeyin şerrinden, cinlerin şerrinden ve nazardan korur.

    Sabah ve akşam 3, uykudan önce ve farz namazlardan sonra 1 defa

    İhlas, Felak ve Nas Sûreleri

    Cennet hazinelerinden birisidir.

    Bunun sınırı yoktur. Çokça söylemeye çalışmak

    Lâ havle velâ kuvvete illâ billah

    Her türlü zarar veren şeyden korur.

    Sabah ve akşam 3 defa

    Adıyla, yerde ve göktekilerin hiçbir zarar veremediği Allah'ın adıyla başlarım. O, hakkıyla işiten ve bilendir.

    Konaklanılan yerlerin ve zehirli hayvanların şerrinden korur.

    Akşam 3 defa ve bir yerde konakladığı zaman

    Yarattığı şeylerin şerrinden Allah'ın noksansız sözlerine sığınırım.

    Dünya ve âhiretin keder ve sıkıntılarına yeter.

    Sabah ve akşam 3 defa

    Allah bana yeter.O'ndan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. Ben, sadece O'na tevekkül edip dayandım.O, yüce Arş'ın sahibidir.

    İnsan ve cinlerin şeytanlarının şerrinden ve her türlü kötülükten korur

    5 vakit farz namazlar

    Cemaat namazını mescitlerde kılmaya gayret etmek

    Büyük bir korunma yoludur. Söyleyene 100 sevap yazılır ve onun 100 günahı silinir, 10 köle azat etmiş gibi sevap kazanır.Çarşı ve pazara girerklen söylerse, ona 1000 sevap yazılır ve onun 1000 günahı silinir. (bir rivâyette ise) cennette ona bir köşk inşa edilir.

    Sabah ve akşam 10 defa veya günde 100 veya daha fazla ve çarşı ve pazara girerken 1 defa

    Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh. Lehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve alâ kulli şey'in kadîr. Çarşı ve pazara girmek istediği zaman: "lehu'l-hamdu"dan sonra şunu ilâve eder: "Yuhyî ve yumîtu ve huve hayyun lâ yemûtu biyedihî'l-hayru ve huve alâ kulli şey'in kadir"

    Allah kendisini korur ve şeytan ondan uzaklaşır

    Evden çıkarken 1 defa

    Bismillah.Allah'a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet,ancak Allah'tandır.

    Savaşta düşman önünden kaçmış olsa bile günahları bağışlanır.

    Çokça yapmak

    Kendisinden başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah olmayan, Hay ve Kayyum olan Allah'tan bağışlanma diler ve O'na tevbe ederim

    Keder ve sıkıntıların giderilme-sine,günahların bağışlanmasına vesiledir.Dünya ve âhiret iyiliklerinin hepsi bu iki duâda olup Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şefaatine onunla nâil olunur.

    Sınırı yoktur.En azı: Sabah ve akşam 10 defa

    Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e çokça salat ve selâmda bulunmak. (Allahumme salli ve sellim alâ Muhammed veya Salli ve Bârik duâlarını okumak)

    Mal ve evlat gibi şeylerin çalınmasından ve yok olmasından korur

    Korunmak istenen her şeyin üzerine 1 defa

    Sizi,emânetlerin kaybolmadığı Allah'a emânet ediyorum.

    [1] En'am Sûresi: 17

    [2] Talâk Sûresi: 3

    [3] Zümer Sûresi: 38

    [4] İmam Ahmed, Tirmizî ve Hâkim rivâyet etmişlerdir.

    [5] Câhiliyet devrinde kadınlar,göz değmesinden korumak için çocuklarının boyunlarına nazarlık asarlardı. İslâm gelince, müşriklerin bu bâtıl geleneğini ortadan kaldırmıştır. (Çeviren)

    [6] İmam Ahmed ve Ebu Dâvud.

    [7] İmam Ahmed ve Ebu Dâvud.

    [8] Nesâî.

    [9] İmam Ahmed ve Tirmizî.

    [10] İmam Ahmed.

    [11] Yusuf Sûresi: 106.

    [12] İmam Ahmed.

    [13] İmam Ahmed ve Tirmizî.

    [14] Talak Sûresi: 3.